Openfab Meriç Bıçakçıoğlu tarafından Özyeğin Ünivertsitesi'nde iki yıldır verilen, farklı bölümden öğrencilerin katılımına açık olan ENTR303 kodlu 'Creativity and Innovation' dersi Openfab ile yapılan ortak çalışmalarla devam etmektedir. Öğrencilerin yaratıcı özgüvenini arttırmak ve yeteneklerini ortaya çıkarmayı hedefleyen içerikler ortaklaşa hazırlanmıştır. 2020-2021 Güz döneminde gerçekleştirilen dersin süreci ve çıktıları ile ilgili sorulara Dr.Meriç Bıçakçıoğlu cevap vermiştir. Detaylı bilgi için tıklayınız.
Bu ortaklaşa çalışmayı hangi ders kapsamında gerçekleştirdiniz? Dersi alan öğrenci kitlesinden bahseder misiniz?
Bu işbirliğini Yaratıcılık ve Yenilikçilik dersinde gerçekleştirdik. Hedefimiz katılımcıların kendi “konfor alanları” dışında duygu durumlarını kurcalamaktı. Toplumumuzda ve öğrencilerde de sıkça karşılaştığımız bir mesele duygularını açıkça ifade etmeyişleri veya edemeyişleridir. Duygu durumlarını genelde mantıklı bir açıklamayla beziyorlar. “Neden böyle hissediyorsun?” değil de “Neden böyle düşünüyorsun?” sorusuna cevap arayışı içindeler. Bir çözüm, çözümün hizmet edeceği kitleye “empatik” yaklaşmaktansa yine mantıklı bir açıklamayla üretiliyor. Dolayısıyla, bireyin öncelikle kendi duygu dünyasını ifade edebilmesi önemli bir aşama empati kurmada. Katılan öğrenciler bir nebze bunu başarmışlar ki, bu çalışmayı da çoğunlukla tatmin edici şekilde ortaya koydular.
Bu çalışmaya neden ihtiyaç duydunuz?
Mevcut sosyo-ekonomik yapılanma içerisinde tüketim, üretim, toplum ilişkileri ve iletişimi bağlamında genelde tek taraflı bir akışın olduğu yani ya ürün/çözüm sunanın ya da talep edenin öncellediği bir çıktının ortaya konduğu gerçeğini, malum, birçok çalışmada gözlemlenmiştir. Bu yanlış bir şey gibi görünmese de talep edilen veya sunulan çözümlerin (ürün veya hizmet) eksik veya talebe, soruna uyumsuz olduğu görülebiliyor. Nihayetinde, kaynak israfına kadar götürebiliyor. Öte yandan, üniversitelerde erken sanayi devrimi sonrası oluşturulan eğitim yapılanmasının halen baskın olduğunu ve kategorik (yani konu bazlı) eğitimin sürdüğünü görebiliyoruz. Dolayısıyla, öğrenciler birçok yeti ve yetkinliklerini doğru yönlendirmekte güçlük çekebiliyorlar ya da bunun için ifade alanlarını bulamıyorlar. Bu çalışmanın amacı, farklı alanlardan katılan öğrencileri bazı kavramları kendi perspektiflerinden ve deneyimlerinden beslenerek ifade etmelerine sağlamaktı. Basit anlatımıyla, yukarıda da değindiğim gibi, bir duygudaşlık (empati) çalışmasıydı.
Bu yaratıcı çalışmaların ortaya çıkış süreci nasıldı?
Öğrencilerin yaratıcılıklarını tetiklemek, kelimelerin bizlerde oluşturduğu çağrışımları paylaşmak ve anlamlarını incelemek için anahtar kelimeler sunduk. Öfke, şefkat, haset ve hoş görü olmak üzere dört kavramdan birini seçmelerini ve çalışmalarının bunu yansıtmasını bekledik.
Gruplara ayrılan öğrencilerin kavramların içinden bir tanesini seçip, sonrasında ise seçtikleri kavramı daha derinlemesine tartışmalarını bekledik. Bu yaklaşımla hem ortak zeminde buluşmayı (ya da işletme diliyle takım kararı almak ve müzakere etmek) hem de meselenin farklı bakış açılarını görebilmek için konuşmayı tetiklemeye çalıştık.
Sonrasında her öğrenci hangi kavramı çalışmak istediğine karar verip bu kavramı ifadeleştirmek üzere iki çalışma yapmasını istedik. Birincisi, bu kavramı tarif eden bir görsel eser. Burada sınırı geniş tuttuk: bir video, fotoğraf, kolay, resim gibi görsel bir çıktı sunmalarını istedik. İkinci çalışma ise, bu görsel çıktıyı tamamlayacak ve tanımlayacak olan, manifesto tadında, bir metin oluşturmalarını istedik.
Bu sürecin öğrencilerin yaratıcılığına nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Öğrenciler iki aşamadan geçti diye düşünüyorum. Birinci aşama duyguyu içselleştirmekti. Duygunun kişideki yansıması, hangi bağlamda bunu deneyimlediği ve başka kesişen kavramlarla ilişkisini tarttığı bir süreçti. Bu daha soyut bir aşama olduğundan, ikinci aşama; birinciyi somutlaştıracak araçlarına bir arayış süreci olarak eklemlendi. Basit bir ifadeyle duyguyu nasıl görselleştireceklerini düşündüler. Üzülünce ağlamak gibi fakat “ağlamak” gibi bir araç olmadığından malzeme kullanarak bunu ifade etme çalışmaları yürüttüler. Yaratıcılık işte bu noktada, olası malzemelerle (beden de bu malzemelerden birisi) bir ifade şekline dönüşme olarak kendini gösterdi.
Ortaya çıkan öğrenci çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?
Eserler çeşitlilik göstermesi açısından değerliydi. Burada görsel vurgu çok dikkat çekici: Bedenin bir ifade aracı olarak kullanılması ya da nesne, çevre ve beden arasındaki etkileşimin kavramı anlatması için kullanılmasıydı. Bir başkası üzerinden ifade etmek aslında sanatçı-öğrencinin kendi eseri içinde yer alması ya da yine bir hikâye içinde hikâye ile aslında doğrudan değil ama ima etmek hatta karikatürize etmesi oldu. Her birinde öğrenciler kendilerini malzeme olarak kullanmaları da ilginç bir husustu. Bir başka dikkat çekici nokta ise eserlerin statik değil, dinamik (video, “stop-motion”, süreçsel) eserler olarak hazırlanmasıydı.